Hayatta her mahlûkatın tabii olarak dünyayla tanıştığı ilk yeri, bir başlangıç noktası vardır. İşte, bu başlangıç noktasına vatan denir. Vatan demek ana yurt demektir. İnsan her ne kadar çeşitli vesilelerle ana yurdundan ayrılmak başka yerlerde (buna gurbet denir) yaşamak zorunda kalabilir olsa bile hiçbir insan kendi öz vatanından ayrılmak istemez. Bunu yalnızca insan için değil bütün mahlûkat için tahayyül edebiliriz. Ana vatanı ve yetişme alanı ekvator olan bir bitki nasıl ki başka bir iklim bölgesine götürülünce yetişmez (yetişse bile aynı kalitede ürün alınmaz) insan için de vatan bu mesabededir. Bu yüzdendir ki insan içinde bulunduğu ve ait olduğu öz varlığından ve kültüründen koparılınca gittiği ve götürüldüğü yerde uyum sorunu yaşar.
Bir insan için vatan demek “ana” demektir. Ana her şeydir ve her şeyin bir anası vardır, ana olmadan fertler ve cemiyetler oluşamaz ana bir merkezdir çekirdektir. Hayatımızın değişik eğitim dönemlerinde (evimizde, okullarımızda) gerek aile büyüklerimiz gerekse öğretmenlerimiz bizlere vatan deyince akla ana kelimesi gelmesini söyleyip vatanın hep ana kelimesiyle birlikte kullanıldığını hatırlatmışlardır. Onun için vatan kelimesinin yerine daha çok “ana vatan” kelimesi kullanılmıştır. Konuya bu noktadan baktığımızda insanın yaşadığı her yer bir bakıma onun vatanıdır. Ama bizim burada kastettiğimiz ve üzerinde durmağa çalıştığımız konu ana vatan üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Vatandaş olmak, bir vatanda birlikte yaşamak kavramının doğurduğu bir olgudur. Aynı vatanda yaşayan insanlara vatandaş denilir. Bir vatanda beraber ve hür yaşamanın gereklerinden biri vatandaş bilincine sahip olmaktır. Her vatandaş üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirirse (ki yerine getirmek durumundadır) birliktelik şuuru güçlenecek ve vatan daha sağlam bir yapıya kavuşturulmuş olacaktır. Tarihin çeşitli dönemlerinde insanlar vatan için kendilerini feda etmiştir. Vatanın vazgeçilmez değerleri uğruna (bayrak, toprak, egemenlik…) canlarını ortaya koyabilmişlerdir. Bu noktada ana baba çocuk asker sivil kurban edilmiş; ama vatan asla kurban edilmemiştir; çünkü vatan uğruna ancak kurban olunur vatan kurban edilemez.
Her ne kadar insanlar vatanlarından ayrılmak zorunda kalabilseler de bu o insana müthiş sıkıntı ve acı verir. Vatanından ayrı kalmış biri öksüz kalmış çocuk gibidir. Belki bu çocuk ayrı kaldığı vatanından başka bir yerde hayatını iyi imkânlar dâhilinde sürdürebilir. Belki o yerde iyi noktalara gelebilir. Bu onu vatanından ayrı koymamalıdır, bağını koparmamalıdır anavatanıyla. O kişi yaşadığı yerde yardım görür; çünkü tek başınadır. Gerekirse kurban olur; ama topyekûn bir milletin ana vatanından ayrı bırakılması veya vatanından çıkarılması dayanılır ve telâfi edilir bir hâdise değildir. Burada devreye millet olma şuuru girer. Zaten milletleri bir arada tutan da bu şuurdur.
Acaba bizi biz yapan, dünyanın en güzel bölgesi olan vatan toprağı yalnızca ana demek mi? Tabii ki biz canımızdan daha çok sevdiğimiz ana vatanımızı başka farklı kelimelerle de süsleyebiliriz. Mesela: Vatan su demek, hava demek, hayat demek vs. Bu sözler kısa ve öz. Ya inceleyecek olursak? Allah(cc) Kur’ân-ı kerim’de “Biz insanı en mükemmel biçimde yarattık” diyor. Bir insan mükemmel olarak kalması için ne gibi özelliklere sahip olması lazım? —Kendisini tanıması, doğru düzgün olması her türlü haram ve kötülüklerden uzak durması, hayırsever olması, başkalarının hakkını yemediği gibi kendi hakkını da yedirmemesi, başkalarını ezmemesi kendisini de ezdirmemesi, başkalarını horlamaması gerekir.
Peki, şimdi vatansız, gurbet ellerde ikinci hatta üçüncü dereceli görülen bir insanın bütün bu sayılan özeliklere sahip olma imkânı var mı? Hele bu insanın alnına kara leke sürülüp vatanından zorla sürülmüşse. Tabii ki hayır. Bütün bu özelliklere sahip olmak için ilk olarak bir insanın vatan denen mukaddes topraklara sahip olması gerekir. İşte buradan yola çıkarak bakarsak demek ki vatan deyince akla hemen yukarıda saydığımız erdemlere erişmiş ve bu şuurla yaşayan insanlar akla gelir… Doğru düzgün, namuslu, vicdan sahibi, eşitlikçi ve hürriyetçi; yani mükemmel insan; yani Kur’ân-ı kerim’de de belirtildiği gibi ahseni takvîm olmak gerekir, zaten insan Allah’ın buyurduğu gibi ahseni takvîm üzere halk edilmiştir.
Peki, ya bir cemiyetin millet olarak tanınması için ne gibi unsurlara sahip olması gerekiyor? Bir cemiyetin millet olması için ya da millet olarak tanınması için öncelikle içinde yaşadığı coğrafyaya dost olması gerekiyor yaşadığı yeri sevmesi gerekiyor. Milli değerlerini ve zengin edebi hazinelerini oluşturup koruyabilmesi gerekiyor. Milletler arası zeminde millet olarak kabul görmesi için kendine has bir dili ve bu dilde gelecek nesillere miras olarak bırakacağı zengin tarihi, edebi hazineleri olması gerekiyor; çünkü bu edebi eserlerin içinde bir milletin geçmişi, üzüntü ve sevinçleri, keder ve mutlulukları, gelenek ve görenekleri bulunur. İşte, bir millet gerçek bir kimliğe bu yukarıda sayılanlarla sahip olur. Bütün bu eserleri koruyabilmek için bir milletin toplu hâlde bir yerde hayat sürmesi gerekir; yani vatan denen bir toprağa sahip olmak zorundadır. İşte, bu açıdan yola çıkacak olursak görüyoruz ki vatan demek… Milletin geçmişi, geleceği, tarihi, edebiyatı, gelenek, görenekleri ve bu milleti ayakta tutup millet özelliğini yansıtan dili demektir.
Gurbet elde bir insan tam anlamıyla hür olamaz; çünkü bir insan yaşadığı topraklarda istediği zaman istediği gibi kendisini ifade edemiyorsa, kendi iradesine göre davranamıyorsa, tam anlamıyla dinini yaşayamıyor örf adetlerini yaşatamıyorsa; her türlü faaliyet ve teşkilatlanmalar yasaklanıyorsa, yaşadığı devletin anayasası bu insanların hak ve hukuklarını tam manasıyla korumuyor kendi ana dillerinde her türlü eğitim ve yayın organlarını yasaklıyorsa bu topraklara vatan demek ne derece doğru olur?
Demek ki vatan demek, yalnızca ana demekle kalmıyor… Vatan demek geçmiş demek, gelecek demek. Vatan demek atalarımızın kemiklerinin bulunduğu yer, onların edebiyatı, tarihi demek. Doğruluğu, namusu, vicdanı, hürlüğü, hak ve hukuku demektir. Vatan demek her şey demektir…